Every human being on earth, has the right to dream freely. Including, bastards, alcoholics and even idiots.

Melaba!

Bu blog'un yazarı, bu blog'la ilgili hiç bir şey vaad etmediği gibi, eşek sıpasının da tekidir. Bi hayrını görmezsiniz. Yaralı parmağa işemez yani. O derece...


Bi de bu s.k çıktı şimdi başımıza.. "Ay ben masa başı işte falan çalışamam ki yaaa.. Hep gezmem lazım, çok özgür ruhluyum beeeeeeenn.."


Indiana Jones musun, Macerayı Seven Adam mısın .mına koyim, masa başı işte çalışamazmış. Ulan ben biliyorum, şöyle diyenlerin hepsi akşam oldu mu çekip pijamaları eşşek gibi 4 saat oturup dizi izliyolar. Yalansa yalan deyin lan.

Beraber otururken şurdan bi bakkala git, çekirdek mekirdek, iki bira al gel içelim desen gitmezler ama di mi?? Nerde ablacım senin özgür ruhun, maceracı kişiliğin.. Daha bakkala gittiğin nadir gözlemlenmiş, diyosun ki gitcem ben buralardan, masanın başında oturmuycam..

Sanki anası babası hepsi olimpik sporcuydu da, pusulayı da bunnar buldu, Amerika'yı keşfettiler..

Otur oturduğun yerde, masanın başı da olsa, zıkkımın peki de olsa işini yap, gölge etme güzel ablacım..

Hünkarım

27 Ocak 2011 Perşembe


"Sen padişahsan, zati gel.. He yok ben padişahsam, çağırıyorum, s.ke s.ke gelcen.. Padişah başkasıysa zati ikimiz de topuk.."

It's free of charge

22 Ocak 2011 Cumartesi

R: Reporter
B: "Brain is free of charge" guy.

---o---


R: How was your exam?

B: (takes a deep breath)Ten out of ten. Yes.. (exhales)

R: It was easy then..

B: Of course.. I studied. I did what I had to do. I looked. At my house, i just looked. (fastens his zipper) Wrote them on my memory. (holds his finger to his head) Brain is free of charge. It's totally free "yaa". I'm bearing it already. Why should i be a laborer. I looked, it came on exam, i nailed them all. (with a friendly touch to reporters arm)That's all..

R: Geçmiş olsun.(no suitable translation)

B: Thank you..


Sıpa

13 Ocak 2011 Perşembe


Ulan Spartacus izlerken uyuya kalmışım.. Bi uyandım kan gövdeyi götürüyo.. N'ooluyoruz dedim .mına koyim..

Niçe

17 Aralık 2010 Cuma


Beni öldürmeyen herşey, beni güçlendirir.

Friedrich Nietszche

Beni öldürmeyen her şey, beni güçlendirir.. Ya da sakat bırakır ortaaam..

Tuna Nice

25 Kasım 2010 Perşembe




Çükünü en çok seven adam kimdir?

Tuvalete girdikten sonra değil, girmeden önce ellerini yıkayandır!!!!


Diyarbakır'da bir garip Blues..

17 Kasım 2010 Çarşamba

Uzun bir aradan sonra merhabalar gençlik. Referandumdan beri yazmamışım nerdeyse caanım blog'uma.. Referandumda yazdığım şeylerin de hafif alkolün etkisi (hafif?!), hafif hayalkırıklığı, hafif yenilgiyi hazmedememe, hafif ".mına koduum çocukları" etkisi altında olduğunu düşünürsek, bayadır doğru dürüst bişi yazmamışım. Ondan öncekilere de baktım, Youtube'dan video koymuşum, yok iki satır reklama sövmüşüm falan filan..


Yalan yok, aklıma çok bişey gelmiyodu. Gelen de ya hemen kaçıyo, ya bi süre sonra güzel gelmiyo, ya da uyanınca alkolün etkisiyle beraber unutuluyordu. Ama şimdi tam internet cafeye gelirken(değirmendere'de internet cafe'den bağlanıyorum, evet..), aklıma gelen, başımdan geçen bir olayı paylaşayım, blog'u biraz şenlendireyim, hareketlendireyim dedim..


Ekim ayının tamamını ve Kasım ayının bir kısmını Efes Pilsen Blues sanatçılarının rehberliğini yaparak geçirdim. 20 şehirde, 26 konser boyunca, çoğuna benim de ilk kez gittiğim şehirlerde Kaliforniya'dan, ne biliyim New Orleans'dan gelen adamlara rehberlik ettim. Vay efendim yemekleri anlat, içinde et var mı yok mu onu kontrol et, aman rakıyı fazla kaçırmasınlar, sıcak içmesinler, sahnede havluları suları eksik olmasın falan filan diye diye, Türkiye yollarında 40 günü bitirdik. Bu konuda en muzdarip olduğum olay ise, yemekler hakkında yaptığım açıklamalar ve bunların çoğunlukla boşa gitmesi oldu. Lan ben sana şimdi Mıhlama'yı nasıl anlatıyım, Künefe'yi nasıl anlatıyım. Biz de o gada bilmiyoz. Yiyoz, gidiyo.. En fenası da canhıraş, 3 kuruş İngilizce'yi parçalayarak yemekleri açıkladığım sürenin sonunda, "Eaahh, I'll go with the chicken wings I guess.." cümlesini duymak oluyodu. Lan olm, tavuk kanadını her yerde yersin. Bi daha hamsili pilavı nerde görcen. Bi dadına bak.. I-ıh.. "Ayl go vit dı çikın vings.." Hadi git bakalım nereye kadar gideceksin tavuk kanadıyla.. Hayvanın canlısına hayrı yok kanatların, uçamıyo bişi yapamıyo, seni nereye gada götürecek acaba..


İşin şakası tabi bunlar.. Adamların hepsi nutella gibiydi. Zaten turne kafası öle bişeymiş, bi yerden sonra hayat o otobüsten ibaretmiş gibi geliyo, hepsiyle bacı-gardaş, TRT 1 dizisi gibi oluyosun. Öööle de gidiyo turne.. Ayrılırken üzülüyosun falan filan.. Nese..

Asıl mevzu o diil. Asıl mevzu benim Diyarbakır'da, çorap satan bi esnafla yaşadıklarım. Şimdi bi kere Diyarbakır hakkaten çok acaip bi yer. Başka bi yer. Adamlar bambaşka bi kafada.. Mesela adamların bi özelliği var. Adam; bakıyor. Bakıyor ya.. Bıkmadan, sıkılmadan, usanmadan sana bakıyo. Bi tanesi 20 dakika boyunca gözlerini ayırmadan baktı. 3 tane de sigara içti. Ne ifadesi değişiyo, ne hareket ediyo. Bakıyo.. Katıksız.. Sadece bakıyo.. Saçlar, kot ceket falan zaten efsane, hiç onlardan bahsetmiyorum..

Her neyse, Diyarbakır'da olduğumuz vakitler, turnenin yarısına falan tekabül ediyo. Ben tabi daha önce hiç 40 günlük çanta hazırlamamış biri olaraktan, ayarı kaçırmışım.. Turne bittiğinde hala daha 4 tane kullanılmamış boxer'ım vardı fakat 2 kere yıkattığım halde bir tane bile tişörtüm kalmamıştı. Buna mukabil, çorap olayını da tutturamamışım. Bi giydiğin çorabı bi daha giymek mümkün değil. Hele ki bütün gün ayaktasın, hele ki deli gibi koşturuyosun, bi de onlara üstüne benim ayak kokusu ortalamalarımı ekle.. Çöpe atıp, çıkıp gidiyodum otelden anasını satıyim..

Dedim ki, otel zaten çarşının içinde, şurdan bi 8-10 çift çorap aliyim, turneyi bitiririz(İzmir'de tekrar çorap almam gerekeceğini hesaplayacak zekaya hala ulaşamamıştım.) Çıktım dolanıyorum bakışlar altında, sanki Madonna'yım .mına koyim.. Bakıyolar ha bakıyolar.. En son bi tanesine dedim, "Ne bakıyon lan düdük! İlla kırdırcan mı suratını bana!!" diye bi ver ettim tokadı. Nası vuruy... Şaka lan şaka.. Adamın özünü akıtırlar kulağından. Dedim ya, havası tehditkar şehrin.


İlk gördüğüm işportacı çorapçıya yaklaştım. Baktım Nike çoraplar göz kırpıyo bana ordan. Orjinal olduğundan %100 emin bir şekilde hedefe doğru yöneldim..

B: Ben
Ç:Çorapçı
----------o-----------

B: Selamın aleyküm abi..

Ç: .....

B: Şu Nike olan çoraplar kaça abi?

Ç: Neyk?

B: Şu ilk sırada olanlar.. Kaça veriyosun tanesini?

Ç: Onlar sana yaramaz..
B: Efendim abi?

Ç: Yaramaz onlar sana..

B: Hang.. Yaraya... Öhm.. Hangisi yarayanlar abi, onlardan alalım..

Ç: O da bende yok..

B: Haa.. Oldu o zaman abi. Eee, kolay gelsin, hayırlı işler...(Bu cümlede ses giderek inceliyo, en son yunus sesi gibi, frekansından dolayı duyulmaz oluyo.)
----------o----------

Hop, topuk... Adamdan parayla çorap alacaktım, ekonomisine katkıda bulunacaktım, adam bana çoraplarını satmadı aga.. Sana yaramaz diyo. Vermicem diyo. Paranla alamazsın diyo. Götün yiyosa tartış.. Yemez.. Yemedi de zaten. Uzadım derhal. Hoş hikayenin devamı mutlu sonla bitiyo. 50 metre uzaktaki çorapçıya gittim, 10 tanesini 5 milyona bıraktı. Ama o tavır bambaşkaydı. Adam kendinden o kadar emin. Müşteri seçiyo.. Rolls Royce satacak ya bana, Rolex satacak ya bana, müşteri seçiyo. Artık bilmiyorum denyosuna mı denk geldik, çakma çorap satmaktan adamın beyni mi kamaşmış, hanıma mı kızmış.. Çok da düşünmedim çorapları siyah poşete koydurup otele geri döndüm. Daha da kolay kolay çıkmadım otelden.

Bu hikaye de burda bitti.. Öperim..

*Dipnot: Konudan bağımsız, bi iki hafta falan et yemeyi bıraktım. Bu kurban bayramında tak etti canıma. Kesip kesip yiyoz hayvancıkları, çok tepem atıyo. Tamam yani protein bi şekilde, demir, beyin için gerekli falan filan ama, günahsız hayvanları çatır çutur kesip de kan banyosu yapmanın da bi alemi yok. Hele ki kurban etini, Charles Darwin gelse yediremez .mına koyim...

Bu çocuk yok..

12 Eylül 2010 Pazar

evet: %58 hayır: %42* **

bütün o evet oylarınızı götünüze sokun. az buçuk okumuş, kafası çalışmış bi insan olarak, tüm o türbanlı mikroplara ve onların mikrop kocalarına, mikrop ailelerine, günahsız çocuklarına bile(nası olsa kafaları örümcek örümcek fikirlerle doldurulacak) fayda getirecek hiç bir şey yapmamayı kendime görev edindim. Kendi ülkeme, insanıma beni düşman ettiren o şerefsizlere selam olsun!


*Türk halkının %60'ı aptaldır. Aziz Nesin
** Araştırma şirketlerine o kadar da gerek yokmuş. Aydınlar yeterlidir belki de..

Müşfik

20 Temmuz 2010 Salı

Yarın öbür gün, olur da bi ürün çıkartıp piyasaya atılırsam, bi de reklam yapma şansım olursa, hiç bi şeye bakmam, Müşfik Kenter'i oynatırım reklamında.. O nası bi Davudi bi sestir, iç huzurdur, "Dünya'daki bütün olayları bitirdim." güvenidir aga.. Yurtbay Seramik bile sanki Yavuz Sultan Selim'in şirketiymiş gibi geliyo insana.. Yok yok, ben bişiler satmaya başlamadan kaybetmememiz lazım bu değeri. Az daha gayret Müşfik Amca..


I'm not a man,I'm Cantona

15 Temmuz 2010 Perşembe

Ey gidi Eric Cantona.. Bu blog'u sana adıyorum lan.




Hani bi tane reklam var ya, Sensodin diş macunu reklamında.. Toplamışlar milleti, yok soğuk su içiriyolar, yok dondurma yalattırıyolar da, nası oldu dişler, kamaştı mı falan diye soruyolar. Heh.. Orda bi tane bağyan var, macunu denedikten sonra "Bardağın tamamını isterim" diyo. İşte ben açgözlü diye bu kadına derim aga. Belli bi amaç için oraya toplanmışsın, yönetmen, ışıkçı, sesle ilgilenen adamlar, reklamda oynayan diğer insanlar falan var, cüzzi bi ücret de alıyosundur o reklamda oynamak için diye de tahmin ediyorum, sen bunlara bakmıyosun, orda yiceen 2 kaşık daha dondurmanın peşindesin. İşte ben buna tamahkarlık derim, gözü doymazlık derim.



Ulan ye bi kaşık dondurmanı, yok lan kamaşmadı dişler hagaten iyi macunmuş bu de, evine giderken uğra Migros'a al ne kadar dondurma istiyosan.. Orda hala beleş dondurma peşinde.. Yazıklar olsun.. Hayır hali vakti de yerinde yani belli giyiminden kuşamından..



*Bu arada bırakmadım blog'a yazmayı, bu aralar yazasım gelmiyodu, ama acaip fikirlerle geliyorum, hiç merak etmeyin. Hergele is bek in tawn..

Simpsons vs. Flintstones

8 Haziran 2010 Salı

Sen Simpsons'ı kullandın Nike ama.. Winston taaa zamanında, daha televizyon siyah-beyazken, Çakıl'la Bam-Bam portakalda vitaminken, arabalar üretilmemişken, Dino hayattayken Flintstones'u, yerim Flintstones'u, Çakmaktaşlar'ı kullanmış reklamında.. Tamam on numara reklam yapmışsınız, zaten en güzel spor reklamlarını da siz yapıosunuz ama, Çakmaktaşlar daha bi orjinal geldi bana.. Hem de zigara reklamı.. Şindi yapiim desen TAPDK .mına koyar adamın, hayatta yayınlatamazsın ne Türkiye'de ne Zambia'da, ne Amerika'da..



Allahsızsın Bill Gates..

2 Haziran 2010 Çarşamba


Bu post'uma da sana nalet okuyarak başlıyorum Sn. Bill Gates. Nalet demeyelim, çok ağır olacak.. Serzeniş diyelim, yakarış diyelim, haykırış diyelim, tebelleş olmak diyelim sevgili Bill..


Bilindiği üzere tez yazmaktayım sevgili okurlar. Tamam, inanılmaz derecede süper akademik değeri olan bi çalışma yapmıyorum, bi kısmı kopi-peyst de olabilir. Ama.. Aması var..

Biz de ana-baba evladıyız, biz de öğrenciyiz. İyi kötü uğraşıyorum şurda eli yüzü düzgün bişey veriyim diye. Niye yoluma taş koyuyosun a Bill Gates.. Niye benim word'üm, excel'im orjinal değil diye üstüme geliyorsun. Bizde düşkünü korumak vardır, merhamet vardır.. Canım ülkemde "öğrenciyiz be abi.." dediğin zaman, dolmuşa bile para vermiyosun, dilencisi-tinercisi bile bulaşmıyo insana.. Sen niye halden anlamıyosun canım ağabeyciğim.

İyi ki bi anladın, Windows'um orjinal değil.. E değilse değil.. Zaten alem windows 7'ye geçmiş, ben hala XP kullanıyorum, bi de gidip orjinalini mi aliyim lan dünyanın parasını verip.. Allah bilir ne gada da pahalıdır. Boğazıma zor yetiyo lan elime geçen para.. Sen bi insanlık etsen, "Günahtır, bu çocuğun bilgisayarına orjinalmiş gibi muamele edin." desen..

Paran mı yok Bill.. Daha yeni okudum ada almışsın kendine.. Ada ne demek lan.. Baya kendi bitki örtüsü, iklimi falan var.. Yuh.. Başımızı sokucak ev almaya çabalıyoruz, ağa kendine ada alıyor. Sonra da benim 3 kuruşluk caanım bilgisayarımda Office'im orjinal değilmiş diye bana bıdı bıdı..

Lan olm benden alıcağı 3 kuruşa mı kaldı ey kapitalist sistemin güzide şirketi Microsoft. Zaten 2 gıdım Word kullanıyorum, azcık power point, azcık excel la.. Onların da her bişeyini kullanmıyorum zaten.. Excel'de macro yazmışlığım yoktur mesela.. Powerpoint'te senede ya bi ya iki..

Ama bak n'oldu.. Becerebildin mi? Beceremedin.. İndirdim gene korsanını, çatır çatır yazıyorum tezimi(ya da kopi-peyst yapıyorum, orası seni ilgilendirmez Bill..) Hem de enterprise versiyonunu indirdim.. Infopath'i de var, Groove die bişeyi bile var.. Ne işe yaradıklarını bilmem, bilmeme de gerek yok.. Çatır çatır kullanıyorum senin 200$'lık yazılımlarını.. Sömüre sömüre.. Oh be.. Yiyosa gel bunu da anla.. Bekliyorum bak..

Kılıç

18 Mayıs 2010 Salı


Şu blog'u açalı bir yıl olmuş, daha da ne güncel siyaset, ne de güncel futbol hakkında bir post yayınlamadım. Ama bu adam için bir iki bir şey söylemek istiyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu. Bu adam dedi ki, ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adayım. O kadar tanımıyodum Kemal Kılıçdaroğlu'nu. Ama biliyodum ki, birilerini indirmişti olduğu yerlerden. Mehmet Mir Dengir Fir Fırat Topaloğlu'nu çatır çatır, bunu vurguluyorum, istemediği halde çatır çatır indirmişti olduğu yerden. Yaptıklarını anlata anlata, yalanlarını yüzüne vura vura.. Boş adam olabilir miydi? Olamazdı..

Az buz değil, 12 yaşından beri öyle ya da böyle bi şekilde siyaset izleyen, dinleyen adamdım.. Daha da Erbakan tayfasından birinin böyle hezimetini görmemiştim. 68 kuşağından bir adamın oğlu olarak, O'nun da biraz yumuşamasıyla tabi, sosyal demokrat bir ailede büyümüştüm. Biz Atatürkçüydük, baş parmağı yukarıda "çok iyi" hareketi yapan, ama aslında babamın benim anacım gibi 4 tane almasını savunan insanlar gericiydi. Biz o adamları istemiyorduk.

Bilenler bilir, Ertuğrul Akalın'ı indirip AKP almıştı canım memleketin Değirmendere'yi.. ya 14 yaşındayım ya 15 yaşında.. AKP merkezinden sevinç çığlıkları yükseliyor.. Baktım Baba'mın gözünden 2 damla yaş aktı. Koyverdim ben de gözyaşlarımı.. Memleketimi ücra köyden kültür beldesi yapan adam gitmiş, yerine allı morlu ışıklar koyan adamlar gelmişti. Değirmendere barlarında gitar çalan, ertesi gün de heykel sempozyumları düzenleyen, basketbol turnuvaları düzenleyip, taa Finlandiya'dan Japonya'dan sanat adamları getiren düşünceler gitmiş, çimenlerde piknik yapan, trilyonları üstgeçit niyetine köprü yapan, yıllarca top oynadığım basketbol sahasını turuncu-yeşil'e boyayan adamlar gelmişti.

Atatürkçüydük biz.. Muhasır medeniyetler seviyesiydi bizim yerimiz, 3 çocuklu, anasını da alıp gidenlerin adamların yeri değil. Nutuk'u okutmuştu Babam bana, F tipi kitapları okutmamıştı.

Rahmetli Ecevit de ölmeden önce az saymadı Babam O'na.. "Yeter artık, bırak da gençler tayin etsin memleketin kaderini." diye.. Nasıl olsa Avrupa'nın en genç nüfusu bizdeydi ya.. Babam sanıyo ki herkes benim gibi.. Bilmiyo ki Antalya'da çocuklara silah sıkanlar da genç, benim okulumda çocukları dersten çıkarıp dövenler de genç..

Duyduk ki Ecevit ölmüş.. Ağlamadı bu sefer ama(nasıl ağlasın daha önemli dertleri var, ben varım, ablam var), dedi ki;

"En azından bizim 3. adamımızı (Ahmet Necdet Sezer) getirdi, en azından Halkçıydı."




6 ilkesi var ya Mustafa Kemal'in. Şu an altı ok olarak CHP'nin ambleminde görüyoruz onları. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık ve Halkçılık.. Şu an en önemlisi Halkçılıktır aga.. Halk dediğin, genç nüfustur işte.. 18-30 arası yaşayanlardır Türkiye Cumhuriyeti'nde.. Bu insanlar(aralarından biri de benim), aç, işsiz ya da ne bok yiyeceğini bilmiyo.

Birinin bu adamlara inmesi lazım. Liderlik falan skimde değil. Liderse şu an Türkiye'de bulabileceğin lider karakterli insanların 1 numarası RTE'dir. Adam lider ruhlu aga.. Dediğini dinletiyo, inandırıyo.. Peki bunun benim babacığıma bi yararı var mı? Benim komşuma yararı var mı? O adam gemicik alırken oğluna, 35 yıllık usta İbrahim bi motorbisiklet alabiliyo mu oğluna.. Çankırı'da marangoz bi ev tutabiliyo mu okumaya İstanbul'a giden oğluna.. Onların gelir seviyesi, refah düzeyi yükseliyo mu? Yükselmiyo. O zaman yerim ben öyle lideri. Alışmışız lidere, hep lider bekliyoruz. Ulan herkes Mustafa Kemal mi? Hem lider olsun hem de hiç tanımadığı insanların iyiliğini düşünsün. O adam bi kere gelir. Nasıl ki Bob marley bir kere çaldı gitarını, nasıl ki Eric Cantona bir kere oynadı topunu,
MUSTAFA KEMAL de bir kere gelir.

Kemal Kılıçdaroğlu, liderdir veya değildir, umurumda değil. Bu adam halkçıdır. Bu adam, yoksulu düşünüyor, bu adam işsizi, bu adam parasız olduğu için eğitimi olmayanı düşünüyor. Bu Dünya'da birşeyleri değiştirmek için lider olmaya gerek yok. Düşünce ve bunu uygulamaya koyma esastır. Hala daha lider diyenler varsa, Adolf Hitler'e baksınlar.. O adam liderin kralıymış. Sonuç 7 milyon günahsız Yahudi cesedi.

Ben lider istemiyorum, ben benim hakkımı koruyan, elindeki yetkiyi bisküvi şirketlerinden para almaya değil, bana, babama, benim komşuma, benim okuluma kullanan adam istiyorum.

Ben ki az çok etrafımdakileri değerlendirme kabiliyetine sahibim, istedikleri kadar yalan dolan haber yapsınlar, istedikleri kadar çarpıtsınlar, şu an benim aklıma yatan en yakın adam, bu adam.. Nasıl ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olsun diye seve seve attım oyumu, genel başkanı olursa CHP'ye de seve seve basarım "EVET" mühürünü bu adama...

Saygılar..

BB

14 Mayıs 2010 Cuma


Bahadır Baruter çizmiş, inanılmaz olmuş.


*Dıhlarsanız çok büyüyo, çok da güzel oluyo...

Blog Widget by LinkWithin