Ay ben masa başı iş, bilmiyorum yanee..
19 Şubat 2011 Cumartesi
Bi de bu s.k çıktı şimdi başımıza.. "Ay ben masa başı işte falan çalışamam ki yaaa.. Hep gezmem lazım, çok özgür ruhluyum beeeeeeenn.."
Every human being on earth, has the right to dream freely. Including, bastards, alcoholics and even idiots.
Bi de bu s.k çıktı şimdi başımıza.. "Ay ben masa başı işte falan çalışamam ki yaaa.. Hep gezmem lazım, çok özgür ruhluyum beeeeeeenn.."
Uzun bir aradan sonra merhabalar gençlik. Referandumdan beri yazmamışım nerdeyse caanım blog'uma.. Referandumda yazdığım şeylerin de hafif alkolün etkisi (hafif?!), hafif hayalkırıklığı, hafif yenilgiyi hazmedememe, hafif ".mına koduum çocukları" etkisi altında olduğunu düşünürsek, bayadır doğru dürüst bişi yazmamışım. Ondan öncekilere de baktım, Youtube'dan video koymuşum, yok iki satır reklama sövmüşüm falan filan..
Yalan yok, aklıma çok bişey gelmiyodu. Gelen de ya hemen kaçıyo, ya bi süre sonra güzel gelmiyo, ya da uyanınca alkolün etkisiyle beraber unutuluyordu. Ama şimdi tam internet cafeye gelirken(değirmendere'de internet cafe'den bağlanıyorum, evet..), aklıma gelen, başımdan geçen bir olayı paylaşayım, blog'u biraz şenlendireyim, hareketlendireyim dedim..
Ekim ayının tamamını ve Kasım ayının bir kısmını Efes Pilsen Blues sanatçılarının rehberliğini yaparak geçirdim. 20 şehirde, 26 konser boyunca, çoğuna benim de ilk kez gittiğim şehirlerde Kaliforniya'dan, ne biliyim New Orleans'dan gelen adamlara rehberlik ettim. Vay efendim yemekleri anlat, içinde et var mı yok mu onu kontrol et, aman rakıyı fazla kaçırmasınlar, sıcak içmesinler, sahnede havluları suları eksik olmasın falan filan diye diye, Türkiye yollarında 40 günü bitirdik. Bu konuda en muzdarip olduğum olay ise, yemekler hakkında yaptığım açıklamalar ve bunların çoğunlukla boşa gitmesi oldu. Lan ben sana şimdi Mıhlama'yı nasıl anlatıyım, Künefe'yi nasıl anlatıyım. Biz de o gada bilmiyoz. Yiyoz, gidiyo.. En fenası da canhıraş, 3 kuruş İngilizce'yi parçalayarak yemekleri açıkladığım sürenin sonunda, "Eaahh, I'll go with the chicken wings I guess.." cümlesini duymak oluyodu. Lan olm, tavuk kanadını her yerde yersin. Bi daha hamsili pilavı nerde görcen. Bi dadına bak.. I-ıh.. "Ayl go vit dı çikın vings.." Hadi git bakalım nereye kadar gideceksin tavuk kanadıyla.. Hayvanın canlısına hayrı yok kanatların, uçamıyo bişi yapamıyo, seni nereye gada götürecek acaba..
Yarın öbür gün, olur da bi ürün çıkartıp piyasaya atılırsam, bi de reklam yapma şansım olursa, hiç bi şeye bakmam, Müşfik Kenter'i oynatırım reklamında.. O nası bi Davudi bi sestir, iç huzurdur, "Dünya'daki bütün olayları bitirdim." güvenidir aga.. Yurtbay Seramik bile sanki Yavuz Sultan Selim'in şirketiymiş gibi geliyo insana.. Yok yok, ben bişiler satmaya başlamadan kaybetmememiz lazım bu değeri. Az daha gayret Müşfik Amca..
Ey gidi Eric Cantona.. Bu blog'u sana adıyorum lan.
Hani bi tane reklam var ya, Sensodin diş macunu reklamında.. Toplamışlar milleti, yok soğuk su içiriyolar, yok dondurma yalattırıyolar da, nası oldu dişler, kamaştı mı falan diye soruyolar. Heh.. Orda bi tane bağyan var, macunu denedikten sonra "Bardağın tamamını isterim" diyo. İşte ben açgözlü diye bu kadına derim aga. Belli bi amaç için oraya toplanmışsın, yönetmen, ışıkçı, sesle ilgilenen adamlar, reklamda oynayan diğer insanlar falan var, cüzzi bi ücret de alıyosundur o reklamda oynamak için diye de tahmin ediyorum, sen bunlara bakmıyosun, orda yiceen 2 kaşık daha dondurmanın peşindesin. İşte ben buna tamahkarlık derim, gözü doymazlık derim.
Sen Simpsons'ı kullandın Nike ama.. Winston taaa zamanında, daha televizyon siyah-beyazken, Çakıl'la Bam-Bam portakalda vitaminken, arabalar üretilmemişken, Dino hayattayken Flintstones'u, yerim Flintstones'u, Çakmaktaşlar'ı kullanmış reklamında.. Tamam on numara reklam yapmışsınız, zaten en güzel spor reklamlarını da siz yapıosunuz ama, Çakmaktaşlar daha bi orjinal geldi bana.. Hem de zigara reklamı.. Şindi yapiim desen TAPDK .mına koyar adamın, hayatta yayınlatamazsın ne Türkiye'de ne Zambia'da, ne Amerika'da..
Bu post'uma da sana nalet okuyarak başlıyorum Sn. Bill Gates. Nalet demeyelim, çok ağır olacak.. Serzeniş diyelim, yakarış diyelim, haykırış diyelim, tebelleş olmak diyelim sevgili Bill..
Şu blog'u açalı bir yıl olmuş, daha da ne güncel siyaset, ne de güncel futbol hakkında bir post yayınlamadım. Ama bu adam için bir iki bir şey söylemek istiyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu. Bu adam dedi ki, ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adayım. O kadar tanımıyodum Kemal Kılıçdaroğlu'nu. Ama biliyodum ki, birilerini indirmişti olduğu yerlerden. Mehmet Mir Dengir Fir Fırat Topaloğlu'nu çatır çatır, bunu vurguluyorum, istemediği halde çatır çatır indirmişti olduğu yerden. Yaptıklarını anlata anlata, yalanlarını yüzüne vura vura.. Boş adam olabilir miydi? Olamazdı..
Az buz değil, 12 yaşından beri öyle ya da böyle bi şekilde siyaset izleyen, dinleyen adamdım.. Daha da Erbakan tayfasından birinin böyle hezimetini görmemiştim. 68 kuşağından bir adamın oğlu olarak, O'nun da biraz yumuşamasıyla tabi, sosyal demokrat bir ailede büyümüştüm. Biz Atatürkçüydük, baş parmağı yukarıda "çok iyi" hareketi yapan, ama aslında babamın benim anacım gibi 4 tane almasını savunan insanlar gericiydi. Biz o adamları istemiyorduk.
Bilenler bilir, Ertuğrul Akalın'ı indirip AKP almıştı canım memleketin Değirmendere'yi.. ya 14 yaşındayım ya 15 yaşında.. AKP merkezinden sevinç çığlıkları yükseliyor.. Baktım Baba'mın gözünden 2 damla yaş aktı. Koyverdim ben de gözyaşlarımı.. Memleketimi ücra köyden kültür beldesi yapan adam gitmiş, yerine allı morlu ışıklar koyan adamlar gelmişti. Değirmendere barlarında gitar çalan, ertesi gün de heykel sempozyumları düzenleyen, basketbol turnuvaları düzenleyip, taa Finlandiya'dan Japonya'dan sanat adamları getiren düşünceler gitmiş, çimenlerde piknik yapan, trilyonları üstgeçit niyetine köprü yapan, yıllarca top oynadığım basketbol sahasını turuncu-yeşil'e boyayan adamlar gelmişti.
Atatürkçüydük biz.. Muhasır medeniyetler seviyesiydi bizim yerimiz, 3 çocuklu, anasını da alıp gidenlerin adamların yeri değil. Nutuk'u okutmuştu Babam bana, F tipi kitapları okutmamıştı.
Rahmetli Ecevit de ölmeden önce az saymadı Babam O'na.. "Yeter artık, bırak da gençler tayin etsin memleketin kaderini." diye.. Nasıl olsa Avrupa'nın en genç nüfusu bizdeydi ya.. Babam sanıyo ki herkes benim gibi.. Bilmiyo ki Antalya'da çocuklara silah sıkanlar da genç, benim okulumda çocukları dersten çıkarıp dövenler de genç..
Duyduk ki Ecevit ölmüş.. Ağlamadı bu sefer ama(nasıl ağlasın daha önemli dertleri var, ben varım, ablam var), dedi ki;
"En azından bizim 3. adamımızı (Ahmet Necdet Sezer) getirdi, en azından Halkçıydı."
I feel dirty is powered by Blogger
Distributed by Deluxe Templates
I feel dirty theme by studio ST
Converted by Wordpress To Blogger for WP Blogger Themes