Every human being on earth, has the right to dream freely. Including, bastards, alcoholics and even idiots.

Melaba!

Bu blog'un yazarı, bu blog'la ilgili hiç bir şey vaad etmediği gibi, eşek sıpasının da tekidir. Bi hayrını görmezsiniz. Yaralı parmağa işemez yani. O derece...

Nihat Abi

28 Eylül 2009 Pazartesi


"Köşede bakkalda Nihat Abi'n var, söyle ona, şuna bi kapak votka koysun.."


Böyle adamlar hatırlıyorum lan ben.. Yukarıdaki repliği aynen kullanmış. Esnaf önünde duran ama hiç bir işe yaramadığı yetmezmiş gibi bi de esnafın çayını, çorbasını içen, tavlasına niyetlenen adamlardı bunlar.

Akşamüstü olmuş, içki saatleri gelmiş artık.. Abi'nin canı alkol istiyo ama yengeden de saklamak lazım.. Hem sokak ortasında da olmaz böyle işler.. N'apıyoruz peki? Esnafa hemen

"Bi limonata, fanta bişey al da içelim lan.. Ne cimri adam çıktın Tufan.. Eekekeeke.."

diye zarf atıyoruz. Alınan limonata veya türevi, plastik bardağa koyulduktan sonra köşede top oynayan çocuklardan birini çeviriyoruz ve yukarıdaki cümleyi kullanıyoruz. Köşede el altından açık Tekel Votka satan bakkala yapılan seferden sonra;

BUM!!

Görev tamamlandı. Akşam rakısından önce, alkolümüzü içmiş olduk.. Faydasızlığa devam...

Alternatif Teoman Diyalogları

23 Eylül 2009 Çarşamba




Geçenlerde Teoman'ın bi röportajına denk geldim. Tamamını isteyenler
buradan okuyabilir. Ama orada bi soru var ki beni düşüncelere, devinimlere sürükledi..

Bana gidelim mi?

Sadece bunu diyomuş hanımlara. Hiç öyle alengirli, dolaştırmaca falan yok.. Sadece bu soruyla başarılı oluyomuş, milli rakstarımız..

Şimdi ben üniversite okuyan, ve mühendislik üzerine okuyan bir insanım. Ben ve benim gibilerin Teoman tarzı hayata her zaman bir özentileri, bir kıskançlıkları olur. 10 sene sonraki iş saatleri belli olan, ofiste zaman geçireceği muhtemel olan ve asker hayatından bir tık yukarıda yaşayacağı belli olan insanlar için simültane yaşam tarzı, ulaşılmazdır. Amerikan filmleri bizi bu hayata özendirdiği için ve bu hayat tarzı da adeta şeytan dürtmesi gibi inanılmaz bir haz verdiği için, çoğumuz bu marka takılmak isteriz. Ben dahil.. Bi gün başka ertesi gün başka, nerde akşam orada sabah, alkol, ot vs. gırla gidiyo, bu şekilde yaşamamız gerekiyor da, yanlışı yapan hayatmış gibi bi havamız vardır nedense..

İnternetten film indirince, filmin söylediği gibi yaşamamak ayıp geliyo insana bi yerden sonra. Olayların böyle yürümediğini heralde götümüz önümüze gelince anlıyıcaz da, sebepsiz bi isyankarlık oluyo insanda, ergen yaradılışlı..

Ama ben bunu okuyunca bi düşündüm.. Yani bana bahşedildi böyle bir hayat.. One night stand senindir arkadaşım dediler. Git, gönlünce eğlen, ne yapabiliyosan yap. Seni Teoman yaptık, Teoman'ı sen yaptık.. Bundan sonra mühendislik okumak çok karizma bi iş, bayanlar şantiyede takılıp, arkadaş arıyolar, müzisyenlerde zaten yapmaları gereken işi yapıyolar, devamlı sap takılıyolar..

Acaba n'olur? Valla düşündüm, ben gene şimdiki gibi çıktım. Marie Claire testi değil bu. Simülasyon yaptım bi nevi. Şartlar böyle olsa, ben böyle olsam, o böyle dese ne olur? Bu kadar insanın hoşuna giden bi şeyi, bahşetseler bana, ben ne yaparım..

Sonuç: Gene olmuyor, gene olmuyor, hiç bir zaman olmuyor.. Buyrun size ben Teoman olsam diyalogları. Sihirli soruyu soruyorum, ve gerçekleşenler.

(B: Ben K:Kız)

B: Bana gidelim mi?
K: Napıcaz sende?
B: PES atarız..
.....(arnavut kaldırımda uzaklaşan ayak sesleri)

---------------------------------------------------------------------------

B: Bana gidelim mi?
K: Bana da gidebiliriz istiyosan..
B: Lan ne işimiz var sende.. Gel gidelim işte, yeni temizledim..
K: Yok bizim evde müsait anlamında..
B: Ya n'apıcam senin leş gibi evinde gel gidelim .mına koyim..
K: Efendim??
B: Zaten yatırmazdım seni mis gibi çarşaflarda, çorapların leş gibi..
...(Tokadın surata gelme anı, matrix kayması ve slow motion)

---------------------------------------------------------------------------

B: Bana gidelim mi?
K: Nası gidicez?
B: Taksi tutabiliriz. Ama kilometre başına 1.3 atıyo, otobüse binelim desem, 2 kişi adam başı 1.5, aynı parayı veririz hem de pisliği var, yürüyesek en iyisi ama saat 1:30 oldu o da olmaz, istersen arkadaşı arıy...
....(Arnavut kaldırımdaki ayak sesleri ve karanlıkta tek başına konuşma..)

---------------------------------------------------------------------------

B: Bana gidelim mi?
K: Ama abimler?
B: Öhmmm, Ya ben zaten başka birine söz verdim, oraya gitçem, hadi görüşürüz.
...("Olum var ya çok pis dayak yiyoduk son anda yırttım" sevinci ve zafer sarhoşluğu..)

---------------------------------------------------------------------------

B: Bana gidelim mi?
K: Gidelim..
B: Gidelim tabi, Barça'nın maçı başlıycak, onu izleriz. 5 lira var mı sende, cips falan alırız..
K: Efendim?
B: Bira olayını kafaya takma, şişeleri götürücem ben,
...(Şişeleri tek başına götürüp, maçı izlemek..)

---------------------------------------------------------------------------

B: Bana gidelim mi?
K: Gidelim.. Ama yiyecek bişi var mı ya.. Acaip karnım acıktı..
B: Yok da, makarna yaparız.. Bi de yanına çay koyarız. Oh mis.. Ketıl da ocak da bozuk ama, kombi çalışır gibi..
....(Kızın en yakın büfeye yönelmesi ve evde makarna yapmaya çalışma)

Aklıma gelen senaryolar bunlar.. Uğraşsam daha da felaket sonuçlar da çıkar ortaya.. Olmuyor yani.. Bu kadar isyanım bir işe yarayıp da elime sihirli değnek de verseler, ben buyum abi.. Yemiyor asla.. Ketılda su ısıtıp makarna yapmaya devam..



Creation

17 Eylül 2009 Perşembe


Bu filmi bulana veya getirene 100 bin lira veriyorum. Evet ben Vahit..


Creation;

Yönetmeni John Amiel, 2009 İngiltere yapımı. Başrollerinde Jennifer Connelly ve Paul Bettany oynuyor. Mevzu ise, Darwin'in Evrim teorisininin ortaya çıkışı ve bu teori üzerindeki tartışmalar..

Biliyosunuz bu çocuk fena Darwinci..

İzlesem süper olur yani. Bi delikanlı ya da hanımefendi bulur da bana paslarsa, bahtiyar olurum..


Bugün bu yaratığın aynısı metrobüsteydi lan. Öküzün oğlu, Zincirlikuyu'dan Yenibosna'ya bitirdi beni.


Adama bakmaya çalışıyosun, flu böyle.. Yeşil bi duman var.. Ter kokusu bile diyemiycem, ter bombası vardı desem yeridir..

Yarın bizim okulun radyasyon ölçme merkezine gidicem. Bi baksınlar, 2 metre vardı aramızda. Uranyum, Radonyum, Potasyum, Zıvıryum falan geçmiştir neme lazım..

Ulan elalemi radyoaktif örümcek ısırır, Hörüncek adam olur, bize radyoaktif maganda teğet geçti anasını satıyim.

Ben ne olurum artık bilmiyorum..

WWII : INFERNO

11 Eylül 2009 Cuma


Bu akşam saat 21:00'de 2. Dünya Savaşı ile ilgili izleyebileceğiniz en kapsamlı belgesellerden biri var National Geographic'de.. WWII : INFERNO


Biz dün ilk bölümüne denk geldik. Arşivlerden inanılmaz görüntülerle birlikte, 2. Dünya Savaşı'nın taktiklerini, komutanlarını, muharebelerini izleydik valla.

Bu akşamki bölümde Normandiya Çıkartması ve Almanlar'ın Rusya'ya girişi gösterilecek galiba. Neyse, konuya ilginiz varsa izleyin, pişman olmazsınız.

Fazla bir şey yazmayacağım.. Gerenk yok.. Buyrun size The Beatles'dan Strawberry fields forever..






Meraklısına not düşelim;

Lost dizisindeki Charlie'nin kolunda yazan,
"Living is easy with eyes closed" cümlesi,
bu şarkıdan alıntıdır.


Oh my guudnıss!!

10 Eylül 2009 Perşembe



Guest

8 Eylül 2009 Salı

Bu çocuk bugün, ChaoGrey'e konuk yazar olarak katılmıştır. Hem onu hem beni izleyin, izlettirin efenim.. Buyurun linki;



Şu an çok pis yağmur başladı buralarda.. Başlasın tabi lan.. Az serinlesin hava.. Hem dışardaki salak çocuklar da beyin ütüleyemiyo yağmurda.. Dışarı çıkamıyolar çünkü.. Onlardan daha fazla bağıran anaları da çıkamıyo..


Yetti lan kafam şişti 3 aydır o aptal çocuklar yüzünden.. Hayır çıkıp bağıracam, hatta iki tanesini yakalayıp çok da pis dövecem ama, babası, abisi gelip onlar da beni dövecek.. Bariz götüm yemiyo yani..

Ahanda dindi yağmur.. Gene başladılar.. Köpek mi alsam bi tane en dobermanından.. Yok lan köpeciğe yazık.. Onu da mundar eder bu aptal çocuklar..

Kavanoz gibi doğurup doğurup salıyolar sokağa.. Okula gitmezler bişey yapmazlar. Varsa yoksa kafa şişirsinler.. Ahmetcan, Furkan, Ümitcan, Alperen.. Adlarını bile ezberledim.. Akşamı yok sabahı yok.. Bas bas bağırıyolar. Çıkıp bi bakıyorum, bi tane kıçı kırık tahta parçası var, biri öbürünün elinden almış, geri vermiyo. Veya birine kaleci ol demişler..

Hayır beyinleri de yok.. Top oynadıkları yeri bi görsen. 45 derece eğimli. Lan 2 adım ötede otopark var. Gidin orda oynayın. Yok.. Kafa ütüliycekler ya. İlla benim penceremin altında oynamak zorundalar.

Bi de şey olayı var.. Şimdi bunların anaları nerden baksan 120 kilo.. Hamur işinden, dengesiz beslenmeden, öküz gibi olmuşlar. Çocuğu eve çağırmak gerekince, yanına gidemiyolar tabi. Fiziksel kapasiteleri salyangoz kadar çünkü. Sonra bağır Allah bağır..

"UMUUUUTTCAAAAAAAAAAANNNN!!! ÇABUK EVE GEEEEEEAAAAAAAALLLLLLHHHHHH!!"

Ulan senin Allah belanı versin. Ben burda talep tahmin yöntemlerinin nümerik analiziyle mi uğraşıcam, senin yetersiz çocuğunun ev-oyun çizelgesini mi kontrol edicem.

Kafese kapatacam hepsini kafese.. İzolasyonlu hem de.. Ne Umutcan bi yere gidebilcek, ne sen götünü yırtana kadar bağırabilcen.. Bağırsan da kendi beynini s.kersin artık..

İnsanları seviyorum, bu arkada oturan aptal çocukları ve onların analarını sevmiyorum anasını satiyim..

Nokta!

Yasaklar??

6 Eylül 2009 Pazar

Şu Banu Güven'in sigara yasağıyla ilgili yazısını paylaşıyım de ben.. Benzer şeyler düşünüyoruz çünkü.. Hatta bir ortak noktamız diyebilirim. Ortak paydada çok pis buluşuyoruz bile diyebilirim. Ruh eşi olmamız çok muhtemel bile diyebilirim. Gerekirse NTV'nin kapısında yatar, güvenliklerden ölümüne dayak yerim de diyebilirim de, güvenliklerin köpeği falan vardır, salarlar üstüme diye demiyorum..



Yazan: Banu Güven

Ama bu ortak nokta olayı, kadın-erkek ilişkilerinde iyi bişiydi di mi lan??

Annemlere istetecem o zaman seni Banu!! Yaptırıyorum çukulatayla çiçeği, çekiyorum lacileri ona göre..

Hitler, Milgram ve Die Welle

4 Eylül 2009 Cuma


Konumuz Hitler Almanya'sı. Hepimiz izledik di mi o filmleri. Piyanist, Schindler'in Listesi, Er Ryan'ı Kurtarmak, Hayat Güzeldir vs.. Hepimiz de dedik ki, insan böyle bir kafa yapısına nasıl uyar? Bile bile nasıl insan öldürür? Hitler'in subaylarından biri neden çıkıp da, "Aga n'aapıyoruz biz?" demedi.. Bize öğretilen, veya doğmadan bize verilmiş olduğunu düşündüğümüz, iyi ahlak, diğer insanlara zarar vermeme olgularına bu denli karşı gelen eylemleri(çocuk ve kadınları öldürmek, insanları gaz odalarına kapatmak vs..) bir insan evladı nasıl yapar..


Öncelikle, siz o filmlerde ya da bu olaylarda ne düşündüyseniz aynısını düşünüyorum. Yapılan olay vahşet sınırlarını zorluyor. Fakat burda 7 milyon insanın öldürülmesinden bahsediyoruz. Yani bunu Adolf Hitler'in tek başına yapması imkansız. Ha dese en aşağı 15 sene sürer o kadar adamı öldürmek. Yani birilerinden muhakkak yardım aldı. Birileri O'nun yerine adam öldürdü. Gözünü kırpmadan hem de.. Peki bu adamların çoğunluğunun, "Ben böyle bir şey yapamam" demesi gerekmez miydi sizce? Bu adamlar senden benden ne kadar farklı olabilir. Adam öldürmeye meraklı, piskopat, kana susamış kaç tane adam bulabilirsin. Hitler senin düşündüğünün en az 3 katı oy almış. O kadar adam toplamış yanına yani. İktidara geldiği seçimde aldığı oy oranı %43. Bizim başımızdaki Allahın Belaları kadar nerdeyse.

Şu an memleketi yönetenleri günahım kadar sevmiyorum. Onlara oy verenleri de çok sevdiğimi söylemem. Ama heralde RTE, hadi dese 7 Milyon adam öldürmezler. ACABA?

Milgram deneyi zaten burda devreye giriyor. Kimdir Milgram? 1950-1960 yıllarında söz sahibi olmuş, Amerikalı bir psikolog. Bir deney yapıyor zat-ı muhterem, hala tartışılıyor.



Yaptığı deneyi kısaca açıklayalım. Öncelikle ulusal gazeteye ilan veriliyor. Bulunan insanlara deney açıklanıyor: Seçilen kişi ya öğretmen olacak, ya öğrenci. Kura çekiliyor. Fakat burada bir hile var. Gazete ilanıyla bulunan kişi kesinlikle öğretmen oluyor. Yani kurada kullanılan iki kağıtta da öğretmen yazıyor. Öğrenci olan kişi ise Milgram'ın asistanlarından biri. Kendisine öğretmen yazan kağıt gelmesine rağmen, öğrenci çıkmış gibi davranıyor. Bu arada öğrenci çıkan sahte-deneğin, öğretmene kalp hastası olduğunu belirttiğini de söyleyelim.

Bu aşamadan sonra, sahte denek ve gerçek denek(yani öğretmen ve öğrenci) birbirlerinden ayrılıp bitişik iki odaya konuluyor. Öğretmen ile öğrenci sadece ses ile iletişim kurabiliyorlar. Öğretmenin eline bir elektro-şok cihazı ve sorular veriliyor. Elektro-şok cihazı tabi ki sahte. Üzerinde 15 volt'tan 450 volt'a kadar elektrik seviyeleri var.

Öğrenci, diğer odaya değil Milgram'ın yanına gidiyor ve öğrencinin olması gereken odaya bir radyoteyp koyuluyor. Bu teybin içinde, öğrencinin çeşitli voltajlara karşı vereceği tepkilerin kayıtları var. 15 voltta bu tepki "Yapabileceğinin en iyisi bu mu?" şeklindeyken, voltaj arttıkça "Bu gerçekten acıttı.", "Aman Tanrım biraz yavaş" gibi tepkilere ve 450'ye yaklaştıkça ise duvarı yumruklamaya ve ölürken çıkan seslere benzer sesler çıkartmaya kadar gidiyor. Voltaj şiddetinin üzerinde de gerçeğe uygun uyarılar var. 250 voltta örneğin "Extreme Danger" yazıyor. 450 voltta ise "Death" yazısı ve bir kurukafa işareti var.

Öğretmen-öğrenci olayı ise şu şekilde. Öğretmen kelime çiftleri öğretmeye çalışıyor. Önce 2 kelime söylüyor örneğin, sonra bunu öğrencinin tekrarlamasını istiyor. Bu proses giderek zorlaşıyor. İlerde 5 kelime çiftinin, ardı ardına tekrarları isteniyor örneğin.


Öğretmen olan denek, voltajı arttırmakta tereddüt ettiği zaman ise, internetten alıntıladığıma göre şu cümleler söyleniyor kendisine:


  1. Lütfen devam edin.
  2. Deney için devam etmeniz gerekiyor.
  3. Devam etmeniz kesinlikle çok önemli.
  4. Başka seçeneğiniz yok, devam etmek "zorundasınız".

Eğer bu cümlelerden sonra durulmazsa, 3. kez 450 volt verildiğinde deney durduruluyor.

Deneyden önce, toplum içerisindeki aşırı piskopat, tabiri caizse, ölü kediyi tekmeleyen insanların bu raddeye gelebileceği öngörülmüş. Ki bu oran %1.2 civarı.

Peki sizce katılan deneklerin yüzde kaçı 450 volta çıkmış?

%65.

40 denekten 25'i diğer odadaki insanın öleceğini bile bile 450 volta kadar düğmeye basmaya devam etmişler. Hiçbiri de 300 volttan önce durmamış. Bu deneklerin içerisinde ilkokul mezunundan, doçentlere kadar bir çok sosyal katmandan insanlar var.

Bu deney, gerçekten sosyolojik yapı üzerine mesai harcayanların çoğunu şoke etmiş. Hitler Almanya'sının aslında ne kadar basit oluşturulabileceğini açıklamış bir çoğuna göre. Otoriteye boyun eğmenin aslında ne kadar kolay olduğunu, 40 deneklik basit bir deneyle, ummadığı bir şekilde ortaya koymuş Wilgram.

Yani aslında, bugün üstüne onlarca film çekilen, hepimizin haklı olarak "Tu kaka" dediğimiz Nazi Çetesinin, bir çok subayının aslında sadece otoriteye boyun eğen, beyni çalışmayan insanların oluşturduğu bir tayfa olduğunu göstermiş.

Demem o ki, bir tane sosyopat, kendini bilmez adam, otoritesini kullanmayı akıl ederse eğer, aramızdaki 10 insandan 7 tanesini, emrettiği ne olursa olsun, köpeği yapabilir. Dinlemeden, anlamadan, sonuçlarını düşünmeden iş yapmak, gördüğümüz üzere, içgüdü gibi bişi.

Bir de "Olm bu adamlar manyak mı? Bu kadar adam nasıl öldürülür?" diye aklından geçiren arkadaşlara(kaç tane var artık bilmiyorum yani, her an g.te gelebiliriz) bi fikir versin diye oturdum, hiç üşenmeden, ordan burdan topladıklarımla bu yazıyı yazdım.

Şimdi diyecekseniz Die Welle ne ayak.. Linkini veriyorum aşağıda;

İzleyin, izlettirin, konu pekişsin..



İm July'nin Christiane Paul'u da bonus olsun size..



Şunu söyleyerek başlıyorum, "Ben berbere gitmekten nefret ediyorum." Evet, zaman kaybı gibi geliyo. Ayrıca daha bir kere de berberden mutlu ayrılmış değilim. Türkiye'deki berberlerin %90'ı, sen ne anlatırsan anlat, o an televizyonda kimi gördüyse, hangi futbolcuyu seviyorsa o modeli yapar. Değirmendere'de ben 6 ay Owen saçıyla dolaştığımı bilirim. Sırf bu nedenlerden ötürü, artık yaptırıyorum 3 numara, oh mis!! Sıçma ihtimali yok. Berber değil makine kesiyo çünkü. Neyse, dağıttık mevzuyu..


Asıl anlatmak istediğim, ve merak ettiğim şey; berberlerdeki teknoloji merakı. Kesin dikkatinizi çekmiştir, Plazma televizyonsuz berber olmaz. Esnaf ve sanatkarlar odası ruhsat vermiyo heralde. Plazma'nın markaları zaten bomba. HİSTAİ, MOEL, HITACHI benim gördüklerim. Kafaları da çalışmıyo yani. Ulan HISTAI ne?? Plazma olum o. Hassas alet, teknoloji ister, kalite ister. Kanal değiştirirken patlıcak bigün beyninde, onu istiyosun sen.. Bi de kanal meselesi var tabi. Bunlar da Esnaf ve Sanatkarlar odasının 4/c maddesinin 12. bendinde belirtilmiştir:

" Berber dükkanlarında sadece karısı kızı bol klipler yayınlayan, mümkünse IQ'sü çift haneleri geçmeyen VJ'lerin bulunduğu, akla zarar NR1 TV, ViVA! ve KRAL TV izlenilebilir."

Yarım saat sürücek ya traş, dinle artık.. Funda Arar mı istersin, Funky-Pop tarzı zenciler mi istersin, trans-soul mu istersin. Beynin ezilmeden bırakmazlar. Neden? O sadece bir berber değil, aynı zamanda bir teknoloji aşığı. Çoktan koymuştur 7+1 ses sistemini. Sanki Nevizade'de birahane açıyo artis.


Bitti mi? Bitmedi. Bir berberin olmazsa olmazı nedir? Dokunmatik ekranlı, 35 megapiksel kameralı, 3 bantlı, 3G'li, 1400/1600 frekans aralığında çalışabilen cep telefonu. CEO ya. Lazım oluyodur. Lan olm senin neyine lan? Nabacan senin telefonunda uydu özelliği olsa-olmasa? Ben mühendis adamım hala Nokia 1100 kullanıyorum len. Yetiyo gayet. Hayır şundan da haberi yok, kullanmadığı özelliklerin parasını da veriyo.

Hem bi gün işin düşse, "Abi bi telefon edebilir miyim?" diye sorsan, kontürüm yok der. Telefon 1 milyarlık, kontürü yok. Bu ne yaman çelişkidir berber abi? Telefonun adam akıllı kullanacağın bi tane fonksiyonu var, onu da sen beceremiyon. Adamsın!



Zaten berberlerin efsane sözü, traşa başlamadn önce makası tarağa iki kere vurup, "Telefon neydi abicim senin?" olur. Bunu duydun ya, sağır-dilsiz taklidi yapsan farkmaz. Sony-Ericcson'un pazarlama müdürü gibi, piyasa analizi yapmak zorundasın.

Laptop sonra.. Televizyondan olmazsa, Laptop'tan açıyolar müziği. Böyle mor ışıklı falan.. Msn açık kenarda. Haspin allah..

Sonuç olarak birinin bu adamlara gerçekleri açıklaması gerektiğini düşünüyorum. "Abicim sizin teknolojiyle bu kadar işiniz yok, senin kullanman gereken en teknolojik alet traş makinasıdır. Makastı, taraktı bunlar zaten Tunç Çağı'nda bulunmuş şeyler. Biraz sakin olun, kazandığınız parayı çarçur etmeyin. Yazık günah.." demesi lazım.

Bi şey daha sorucam lan,

Niye sizin adınız hep Hızır oluyo??

Gülay Özdem

3 Eylül 2009 Perşembe




Buyrun size yeni Banu Güven. NTV'nin karizmatik, esmer spiker armadasının sonuncusu. Gece Bülteni'ni sunuyor. Ben çok tuttum, siz de beğenirseniz ne ala...



Sultans of Swing

2 Eylül 2009 Çarşamba


Oturun, sonuna kadar dinleyin derim. Nası derler, temiz çalmış adam. Alaman arabası gibi, tıkır tıkır.. Ayağımıza kadar geldi, dinleyemedik..

*Video için ChaoGrey'e teşekkürler.

Luki Luk!

1 Eylül 2009 Salı


İlk defa hayatımda, şansım yaver gitti galiba. Evden yol parası aldım diye çıktım. Almamışım, dolmuşa 5 adım kala farkettim. Bindikten sonra farketsem daha fena da. Hemen kenardaki bankamatiğe gittim. Taktım kartı. Bi baktım 17 TL var. Para çekmeye bi bastım, 10 TL kutucuğu pırıl pırıl parlıyodu. Hem de İş Bankası. Ziraat olsa neyse.. 5 TL'lik banknot halinde almışlığım bile vardır ondan. Ama İş Bankası dediğin bankanın ATM'si 50 TL'likleriyle meşhurdur. 4 ATM'de sırasıyla sadece 50 TL ve türevlerinin olduğunu bilirim. Ama bugün 10 TL vardı. Hatta sonuncuyu ben çekmiş bile olabilirim. Ordan para çekemesem taaa eve geri dönücem falan filan.. Bi ton iş..


Şansım bu kadarla da kalmadı. Dolmuşa bi gittim, 6 kişi kuzu gibi beni bekliyo. Ben bindim hareket ettik, yağmur olmasına rağmen zerre de trafik yoktu. Tam kesme menzilimin içinde de güzel bi kız oturuyodu..

Bugün kafama piyano falan düşecek galiba. Bir günde işlerin bu kadar güzel gitmesi hiç normal değil.. Etrafımdaki insanlar; Dikkat edin..

Blog Widget by LinkWithin