Every human being on earth, has the right to dream freely. Including, bastards, alcoholics and even idiots.

Melaba!

Bu blog'un yazarı, bu blog'la ilgili hiç bir şey vaad etmediği gibi, eşek sıpasının da tekidir. Bi hayrını görmezsiniz. Yaralı parmağa işemez yani. O derece...

F.B.N.İ

24 Ocak 2010 Pazar


Evet gençlik.. Malum, üniversite öğrencisinin başında final diye bi muhabbet var. Büyütüldüğü kadar sıkıntılı bi süreç değil ama, gene de çok pis darlanıyo insan.. Ama şöyle düşün bi de, finaller olmasaydı, final arkası olmıycaktı, son finalden sonra içilen ilk sigara olmıycaktı, eve gelip kendini yatağa bıraktığın o an olmıycaktı.. Bi de iyi geçtiyse finaller, dokanma o üniversitelinin keyfine..


Dedik ya, final arkaları güzeldir diye.. Bi trip vardır ya finallere çalışılırken, "olm şu finaller bi bitsin var ya, 28 saat uyucam musaf çarpsın" ya da "sabahlara kadar feme oynıcam, bütün Avustralya Açık'ı izlicem"(sonuncusu direk şahsi düşüncelerim, kabul ediyorum)vs.. İşte final arkası yapılması en zevkli olaylardan biri de zaman-mekan derdi olmadan film izlemektir. Ama hangi filmi izlicez? Eğer siz de benim gibi "İzlicek film kalmadı anasını satim.." diyip de, imdb'nin en iyi 250 filmini 20 kere gözden geçirmiş insanlardansanız, buyrun size tam bi F.B.N.İ(Finaller de Bitti Ne İzlesek) filmi..

Filmin adı Blindness(filmi izlemiş olanlar, yazının burasından itibaren sayfadan ayrılabilirler). 2008 yapımı, Nobel ödüllü yazarJose Saramago'nun aynı adlı kitabından uyarlanmış(valla ben de imdb'nin yalancısıyım), yönetmeni ise Fernando Meirelles.. Kim lan bu denyo derseniz, eleman City Of God'ın yönetmeni.. Kendini ispatlamış yani.. Ağır ispatlamış hem de.. Bi de Domesticas, The Constant Gardener gibi filmleri de varmış ama, onları şimdi Vikipedi'den baktım.. Neyse, City Of God yeterli zaten bize..

Başrollerinde, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover, Gael Garcia Bernal falan var.. Zaten ben bu Julianne Moore'ı oldum olası beğenmişimdir. Çillidir falan ama çok hoş bi bayandır kendisi benim nezdimde.. Mark Ruffalo desen Hakan Balta gibi adam.. Nereye koysan oynar, hiç de sırıtmaz.. Tam görev adamı.. Gael Garcia da, Paramparça Aşklar ve Köpekler'den tanıdığımız bildiğimiz, sevdiğimiz bi arkadaşımız. Kadro yeterli. Süper Lig'e koysan kafaya oynar diyebileceğimiz türden..

Filmin konusundan bahsedelim.. Amerikalılar bu tip filmlere Conspiracy Movie diyolar.. Komplo Teorisi Filmi gibi bişi oluyo Türkçe'ye çevirince.. İnsanlığın başına gelebilecek ve tüm Dünya'yı(aslında sadece insanların Dünya'sını) etkileyebilecek kötü olayların anlatıldığı filmler.. I am Legend olsun, 28 Days Later olsun bu tip filmlere misal olabilir. Şahsen ben bayılırım böyle filmlere.. Ortaya çıkan kaotik durumlara, insanların verdiği reaksiyonlara, karnını doyuramayan insanların, altın kaplama Rolls Royce'a dönüp bakmadığı ama bir lokma ekmek için birbirini doğradıkları filmleri severim. Bazıları çok depresif olabiliyo ama, korku filmi sevmekten farklı bi tarafı yok bence..

Peki bu filmdeki "Conspiracy" ne? Dünya üzerindeki herkes, teker teker kör olmaya başlıyor ve bu hastalık bulaşıcı.. Yani siz bir anda hiç bir şey görmemeye başlayan birine yardım etmeye çalışırken, ertesi gün bi uyanıyosunuz, tınnnnnnn! sizin de şalterleri kapatmışlar. Hastalığın bulaşıcı olduğu anlaşılınca da tabi ki hemen karantina işlemleri başlıyor fakat yemez tabi. Hastalık anında etkisini göstermediği için, geç kalınıyor ve önce tüm şehir, ardından da tüm Dünya kör oluyor birer birer. Bundan etkilenmeyen tek kişi ise Doktor'un yani Mark Rufallo'nun karısı(Julianna Moore). Buradan sonra, filmde genel olarak, karantina adı altında bir hastaneye kapatılan, başlarına da asker dikilen bir bina dolusu insanın yaşadıkları anlatılıyor.

Fakat yönetmene burda ayrı bir paragraf açmak şart galiba.. Çekimler mökemmel diyebiliriz. Özellikle, insanların görmedikleri daha iyi anlatılamazdı heralde.. Doğuştan kör bir adamın gözünden çekim yapılırken, sadece sopasının ucunun gösterilmesi, ya da birinin masaya çarpana kadar o masanın orda olmadığının gösterilmesi gibi ince detaylar var filmde.. Ya da kimse kimseyi görmeyince, kimsenin giyinmek zorunda kalmaması örneğin..

Ayrıca filmin içinde aşksa aşk, entrikaysa entrika, aksiyonsa aksiyon.. Her şey var.. Özellikle aç ve susuz kaldığında insanların neler yapabileceklerinin gösterildiği yerlerde, havada uçan kargadan çok da farklı olmadığını anlayınca, hakkaten filmin içine giriyosunuz. Ulan ben olsam ne yapardım diyeceğiniz çok sahne var filmde.. Neyse anlatmıyorum daha fazla, iyice spoiler'a giricez..

Sonuç olarak, eğer ki bu aralar, ne film izlesem diye düşünürseniz, yolunuz da bu blog'dan geçerse Blindness filmi on numara bi seçenek.. Ha sen dersin ki, ben Recep İvedik 3'ü merak ediyorum, o da senin bileceğin iş.. Bana kalsa az bekle ama, Show Tv vericek nasıl olsa..

Harbiden Merak Ediyorum..

20 Ocak 2010 Çarşamba


- Elleri cebinde yürüyen bir insan, hiç komik bulunmazken, aynı işlem eller cepte değilken yapıldığında(eller bacakların yanında, cep hizasında sabit) neden samıt gibi görülmektedir?


- Koskoca Windows, herşeyi Türkçe yapabilmişken(öziçselleştirme diye bile kelime var), Program Files neden Program Files olarak kalmıştır? Her ski bilen Microsoft, File'ın dosya demek olduğunu mu bilmiyordur?

- Sütten toz yapılabilir mi(süttozu)? Sütten toz yapabilen, sinekten yağ çıkarabilen insanoğlu, neden bozulmayan sifon yapamamaktadır?

- Işın kılıcını başka bir iş için kullanan bir Jedi var mıdır?(Ekmek kesme, dönercide çalışma, traş olma vs..)

- Lada adıyla araba üreten Rus şirketi bu kadar kötü arabalar yapmak zorunda mıdır?

- Bill Gates'de yeri geldiğinde "Bugün evde yiyeyim, masraf olmasın fazla" diye düşünüyor mudur? Ayrıca satın aldığı tropik adaların, temmuz pulu, tapu sözleşmesi gibi skindirik belgeleriyle uğraşıyor mudur?

- Bardak altlığını bulan mucit, "Çok pis buluş yaptım, gelsin paralar, şan, şöhret, patent anlaşmaları, karı-kız.." diye düşünmüş müdür?

- Bakkaldan alınan alkol neden gizlenmek istenir(siyah poşet, gazeteye sarma vs.)? Aldığı kolayı veya gazozu, gazete kağıdına sararak içen var mıdır?

- Bulmaca denilen insan icadı, kul yapımı bir oluşum, dedeleri nasıl bu kadar etki altına alabilmektedir?

- 37 ekran plazma mı daha iyidir? 78 ekran tüplü televizyon mu?

- Eve gelen tamirci, marangoz, muslukçu neden hep bir bardak soğuk su ister? Bu tip insanlar hep kurak ve karasal iklimli yerlerde mi yaşamaktadırlar?

Formspring

16 Ocak 2010 Cumartesi

Evet, ben de açtım, ne var?? Ayıp bişi mi yani.. Hep farklı olcaz, marjinal olcaz diye, neymiş efendim Facebook açmamaca, Twitter açmamaca falan.. Gayet popüler etkiye kapılarak, yani insanlar açmış diyerekten, ben de açtım formspring..


Mevzuyu açıklayalım biraz.. Giriyosunuz benim sayfama örneğin, soru soruyosunuz.. Kafanıza göre.. Her türlü soruya açığım.. Bizim bakkal ibrahim abi'den, evrim teoresine kadar her yerden soruyu bekliyorum(ana-bacı karıştırmayın, kavga çıkartırım sanal alemde).. Dersime iyi çalıştım, zaten çalışana bütün sorular kolay..

Linki de BURADA... ahada...

Hadi bekliyorum soruları..

Hangisi

12 Ocak 2010 Salı

Echoes

9 Ocak 2010 Cumartesi



Ölürüm ölürüm ben bu şarkıya ölürüm...

Wish.

7 Ocak 2010 Perşembe

Bak şimdi bu da bu blog'un 100. kayıtı..


Buradan diliyorum ki;

Bundan sonraki bütün yeni yıllara, ben çalışarak girmek istiyorum.. İşim olsun istiyorum o zamanlarda, çalışayım, üreteyim istiyorum.. Alkolse alkol, tombalaysa tombala.. Her zaman yapılır onlar.. Eğlenmem gerektiği için eğlenmek istemiyorum, diğer günlerden farkı olmayan 31 Aralık günlerinde sabahlara kadar çalışıp, para kazanmak istiyorum. Bu ülkeye, vatana millete faydam olsun istiyorum..

Bu da alternatif duam olsun benim, naçizane.. Çok mu şey istiyoruz yani..

We Are (not) Divided..

1 Ocak 2010 Cuma


Güzel ve yalnız ülkemin, güzel ve yer yer denyo insanı, bildiğiniz üzere bölünmeye çok müsait. Yıllardan beri, sağcı-solcu, Galatasaraylı-Fenerli, doğulu-batılı, Melihçi-Eraycı, Edici-Büdücü gibi bin farklı kutuba bölünmüşüzdür heralde.. Yani domuz gribi aşısı yaptıran-domuz gribi aşısı yaptırmayan diye kutuplaşmış başka bir ülke varsa Dünya üzerinde, bilen beri gelsin.. Gittiği yağmurla gelsin, hele bi gelsin.. Dur neyse, sapıttık mevzuyu...


Şu güzide yurdum insanının bölünmediği bir an var ki, o da yılbaşından büyük ikramiye çıkarsa, para ile ne yapacağını soran o mikrofonun uzatıldığı andır. Kendi imkanlarımla yaptığım araştırma sonucunda, bu soru ile karşılaşan Homo Sapiens Hölö Turco'ların tamamı bu soruya şu yanıtı veriyor:

"Ev alırım, araba alırım, borçlarımı kapatırım, kalanı da bankaya koyar, faiziyle yaşarım."

İnanmayan varsa, gitsin sorsun, araştırsın. Etle tırnak gibi, atomun protonu, nötronu gibi, Yıldo'yla gülüşü gibi bir bütünlüğümüz var bu konuda..

Yüzeysel ve asla gerçekleşmeyecek bir konuda gayet güzel orta yolu bulan halkım, diğer konularda bi üretken bi üretken, sorma gitsin anasını satiyim. Herkes Da Vinci. Skandallar, komplo teorileri, efenime söliyim filozof çatlatır cinsten çıkarımlar falan.. La bi dur.. La bi dur.. Eray evlenilcek adam olsa n'olur, Galatasaray total futbol oynayamıyosa n'olur.. Rijkaard mısın bana? Doğa Bey misin bana??

Aslında Türkiye'yi Türkiye yapan olaylar da bunlar zaten.. Öbürü türlüsü çok sıkıcı olurdu lan.. Haksız mıyım? Düşünsene.. Erojen bölgeye Cuccuk hareketi olmasa mesela, eksik olurdu gibi.. Ya da diğer hayvan şakaları..

Neyse efendim, lafı çok uzattık.. Herkeşlere Bob Marley tadında bir yeni yıl dilerim.. İyi yıllar efendim...

Blog Widget by LinkWithin