Every human being on earth, has the right to dream freely. Including, bastards, alcoholics and even idiots.

Melaba!

Bu blog'un yazarı, bu blog'la ilgili hiç bir şey vaad etmediği gibi, eşek sıpasının da tekidir. Bi hayrını görmezsiniz. Yaralı parmağa işemez yani. O derece...


Evet gençlik.. Malum, üniversite öğrencisinin başında final diye bi muhabbet var. Büyütüldüğü kadar sıkıntılı bi süreç değil ama, gene de çok pis darlanıyo insan.. Ama şöyle düşün bi de, finaller olmasaydı, final arkası olmıycaktı, son finalden sonra içilen ilk sigara olmıycaktı, eve gelip kendini yatağa bıraktığın o an olmıycaktı.. Bi de iyi geçtiyse finaller, dokanma o üniversitelinin keyfine..


Dedik ya, final arkaları güzeldir diye.. Bi trip vardır ya finallere çalışılırken, "olm şu finaller bi bitsin var ya, 28 saat uyucam musaf çarpsın" ya da "sabahlara kadar feme oynıcam, bütün Avustralya Açık'ı izlicem"(sonuncusu direk şahsi düşüncelerim, kabul ediyorum)vs.. İşte final arkası yapılması en zevkli olaylardan biri de zaman-mekan derdi olmadan film izlemektir. Ama hangi filmi izlicez? Eğer siz de benim gibi "İzlicek film kalmadı anasını satim.." diyip de, imdb'nin en iyi 250 filmini 20 kere gözden geçirmiş insanlardansanız, buyrun size tam bi F.B.N.İ(Finaller de Bitti Ne İzlesek) filmi..

Filmin adı Blindness(filmi izlemiş olanlar, yazının burasından itibaren sayfadan ayrılabilirler). 2008 yapımı, Nobel ödüllü yazarJose Saramago'nun aynı adlı kitabından uyarlanmış(valla ben de imdb'nin yalancısıyım), yönetmeni ise Fernando Meirelles.. Kim lan bu denyo derseniz, eleman City Of God'ın yönetmeni.. Kendini ispatlamış yani.. Ağır ispatlamış hem de.. Bi de Domesticas, The Constant Gardener gibi filmleri de varmış ama, onları şimdi Vikipedi'den baktım.. Neyse, City Of God yeterli zaten bize..

Başrollerinde, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover, Gael Garcia Bernal falan var.. Zaten ben bu Julianne Moore'ı oldum olası beğenmişimdir. Çillidir falan ama çok hoş bi bayandır kendisi benim nezdimde.. Mark Ruffalo desen Hakan Balta gibi adam.. Nereye koysan oynar, hiç de sırıtmaz.. Tam görev adamı.. Gael Garcia da, Paramparça Aşklar ve Köpekler'den tanıdığımız bildiğimiz, sevdiğimiz bi arkadaşımız. Kadro yeterli. Süper Lig'e koysan kafaya oynar diyebileceğimiz türden..

Filmin konusundan bahsedelim.. Amerikalılar bu tip filmlere Conspiracy Movie diyolar.. Komplo Teorisi Filmi gibi bişi oluyo Türkçe'ye çevirince.. İnsanlığın başına gelebilecek ve tüm Dünya'yı(aslında sadece insanların Dünya'sını) etkileyebilecek kötü olayların anlatıldığı filmler.. I am Legend olsun, 28 Days Later olsun bu tip filmlere misal olabilir. Şahsen ben bayılırım böyle filmlere.. Ortaya çıkan kaotik durumlara, insanların verdiği reaksiyonlara, karnını doyuramayan insanların, altın kaplama Rolls Royce'a dönüp bakmadığı ama bir lokma ekmek için birbirini doğradıkları filmleri severim. Bazıları çok depresif olabiliyo ama, korku filmi sevmekten farklı bi tarafı yok bence..

Peki bu filmdeki "Conspiracy" ne? Dünya üzerindeki herkes, teker teker kör olmaya başlıyor ve bu hastalık bulaşıcı.. Yani siz bir anda hiç bir şey görmemeye başlayan birine yardım etmeye çalışırken, ertesi gün bi uyanıyosunuz, tınnnnnnn! sizin de şalterleri kapatmışlar. Hastalığın bulaşıcı olduğu anlaşılınca da tabi ki hemen karantina işlemleri başlıyor fakat yemez tabi. Hastalık anında etkisini göstermediği için, geç kalınıyor ve önce tüm şehir, ardından da tüm Dünya kör oluyor birer birer. Bundan etkilenmeyen tek kişi ise Doktor'un yani Mark Rufallo'nun karısı(Julianna Moore). Buradan sonra, filmde genel olarak, karantina adı altında bir hastaneye kapatılan, başlarına da asker dikilen bir bina dolusu insanın yaşadıkları anlatılıyor.

Fakat yönetmene burda ayrı bir paragraf açmak şart galiba.. Çekimler mökemmel diyebiliriz. Özellikle, insanların görmedikleri daha iyi anlatılamazdı heralde.. Doğuştan kör bir adamın gözünden çekim yapılırken, sadece sopasının ucunun gösterilmesi, ya da birinin masaya çarpana kadar o masanın orda olmadığının gösterilmesi gibi ince detaylar var filmde.. Ya da kimse kimseyi görmeyince, kimsenin giyinmek zorunda kalmaması örneğin..

Ayrıca filmin içinde aşksa aşk, entrikaysa entrika, aksiyonsa aksiyon.. Her şey var.. Özellikle aç ve susuz kaldığında insanların neler yapabileceklerinin gösterildiği yerlerde, havada uçan kargadan çok da farklı olmadığını anlayınca, hakkaten filmin içine giriyosunuz. Ulan ben olsam ne yapardım diyeceğiniz çok sahne var filmde.. Neyse anlatmıyorum daha fazla, iyice spoiler'a giricez..

Sonuç olarak, eğer ki bu aralar, ne film izlesem diye düşünürseniz, yolunuz da bu blog'dan geçerse Blindness filmi on numara bi seçenek.. Ha sen dersin ki, ben Recep İvedik 3'ü merak ediyorum, o da senin bileceğin iş.. Bana kalsa az bekle ama, Show Tv vericek nasıl olsa..

0 responses to "F.B.N.İ"

Leave a Reply

Blog Widget by LinkWithin